Yaş Tip Sarı Nokta Hastalığında Kök Hücre Tedavisi

Yaş Tip Sarı Nokta Hastalığında Kök Hücre Uygulaması Nasıl Olmalı
1-) Giriş:
Yaş tip sarı nokta hastalığı (ya da tıptaki adıyla yaş tip makula dejenerasyonu), görme merkezinde yer alan makula bölgesinde anormal damar oluşumlarıyla karakterize bir hastalıktır. Bu yeni damarlar kırılgan yapıda olduğu için sızıntı ve kanama yapar; zamanla retina hücrelerine zarar vererek merkezi görme kaybına neden olur.
Günümüzde hastalığın ilerlemesini yavaşlatmak için en etkili yöntem anti-VGEF enjeksiyonlarıdır. Ancak son yıllarda kök hücre ve exosome (eksozom) temelli yaklaşımlar da araştırılmaktadır.
2-) Kök Hücreler Neden Gündeme Geldi?
Hasar gören retina hücrelerini onarmak ve görme kaybını yavaşlatmak için kök hücrelerin kullanılması, hastalığın seyrini değiştirme potansiyeli taşır.
Kök hücreler, yenilenme ve doku onarımı kabiliyetleri sayesinde retina sağlığını desteklemeyi amaçlar.
Ancak her kök hücre tipi bu hastalık için uygun değildir. Seçilecek hücre tipi, hastalığın biyolojisiyle uyumlu olmalıdır.
3-) Hangi Hücre Tipleri Daha Uygun?
Yaş tip sarı nokta hastalığında asıl hedef, görme hücrelerini korumak, anormal damarların çoğalmasını durdurmak ve retinanın yapısını sağlam tutmaktır. Bu nedenle kök hücre seçiminde dikkatli olunmalıdır.
3.1.) Mezenkimal Kök Hücreler (MSC):
Mezenkimal kök hücreler, genellikle yağ dokusu, kemik iliği veya göbek kordonundan elde edilir. Bu hücreler birçok iyileştirici madde salgılar; ancak bunlardan biri VGEF adlı bir büyüme faktörüdür. Yaş tip sarı nokta hastalığında zaten VGEF fazlalığı olduğu için, bu hücrelerin uygulanması yeni damar oluşumunu artırabilir ve kanama riskini yükseltebilir. Bu nedenle, mezenkimal kök hücreler bu hasta grubunda uygun bir seçenek değildir.
3.2.) Exosome (Eksozom) Yaklaşımı:
Eksozomlar, hücrelerin dışarıya gönderdiği mikro boyutlu iletişim paketleri gibidir.
Bu paketlerin içinde, hücrelerin birbiriyle haberleşmesini sağlayan küçük moleküller ve koruyucu sinyaller bulunur. Kendileri hücre olmadığı için yeni damar oluşturmazlar ve bu nedenle kanama riski taşımazlar. Ayrıca mezenkimal hücrelerin aksine, VGEF gibi damar büyümesini tetikleyici faktörleri doğrudan üretmezler; aksine bazı çalışmalarda, bu tür sinyalleri dengeleyici ve damar çoğalmasını baskılayıcı etkiler gösterebildikleri bildirilmiştir. Bilimsel araştırmalarda, eksozomların retinadaki iltihabi süreci azaltabildiği, retina hücrelerini stresten koruyabildiği ve doku onarımını destekleyebildiği gözlemlenmiştir.
3.2.1.) Exosome Uygulamasının Olası Avantajları:
– Yeni damar oluşumunu teşvik etmez
– Kanama riskini artırmaz
– Hücreleri oksidatif stresten koruyabilir
– İltihabı ve bağışıklık tepkisini azaltabilir
Bu özellikler, exosome’ları geleceğin potansiyel tedavi adaylarından biri haline getirmektedir.
4-) Uygulama Öncesinde Retina Dengesinin Sağlanması:
Exosome uygulamasından önce retinadaki ödemin ve aktif damar sızıntısının kontrol altına alınması gerekir.
Bu genellikle 3 doz anti-VGEF enjeksiyonu ile sağlanır.
Anti-VGEF tedavisi, retinadaki ödemi kurutarak retina yapısının toparlanmasına ve aktif damar sızıntısının kontrol altına alınmasına yardımcı olur.
Gözdeki ödem kurutulup retina stabil hale geldikten (3 doz anti-VGEF uygulamasından) yaklaşık 1 ay sonra, intravitreal exosome uygulaması planlanabilir. Gerektiğinde exosome uygulaması 3 ay aralıklarla tekrarlanabilir.
Bu sıralama, hem doku dengesini korur hem de exosome’un onarıcı etkilerinin daha güvenli bir ortamda gerçekleşmesini sağlar.
5-) Sonuç:
Yaş tip sarı noktada ödem ne kadar fazla olursa olsun, öncelikli hedef anti-VGEF enjeksiyonları ile damar sızıntısını ve ödemi kontrol altına almaktır.
Bu uygulamalar, retina üzerindeki baskıyı hafifletir ve hücre hasarını sınırlar.
Ödemin gerilemesinden sonra planlanan exosome uygulamaları, retina hücrelerini oksidatif stres ve inflamasyondan koruyabileceği, doku onarımını destekleyebileceği ve görme merkezindeki hücresel dengeyi olumlu yönde etkileyebileceği yönünde sonuçlar sunmaktadır.








